Enstitü Makaleleri
Öğrendiklerimizi Yeriz
Beslenmek doğaldır, fakat insanlığın değişerek gelişmesiyle doğallıktan çıkarak, öğretiler bütününe dönüşmüştür.
Geçmişte beslenme
Tarihte insanlar günde bir öğün yerlerdi ve otçul olarak beslenirlerdi. Zaman içinde koşulların, medeniyetin, teknolojinin, yaşam şartlarının değişmesi sonucunda bilgi ve düşüncelerin de gelişmesi ve değişmesiyle, beslenme alışkanlıkları da farklılaştı.
Doğaya uygun beslenme
Beslenme bilgilerine karışan, etkileyen birçok kişi ve kuruluşlar vardır. Bakıldığında her birinin öğreti ve fikirleri özümüzden ve doğamızdan uzaklaştıran bilgilerdir. Doğadaki beslenme bilgileri kirlenmemiş, sade, basit ve net bilgilerdir. Doğal ve doğaya uygun beslenme alışkanlıklarını, bebekler ve hayvanalar düşüncelere sahip olmadıkları için başarıyla yaparlar.
Beslenme çeşitlerine ya da bilgilerine bakıldığında yiyeceklerin yapılarıyla ilgili sürekli suçlama ya da övgü yapılmaktadır. Oysaki fazla kilolara ya da hastalıklara neden olan besinlerin kendileri değil, bizlerin öğrenmiş olduğu beslenme öğretileridir. Çünkü öğretiler beslenme alışkanlıklarına dönüşerek davranışlarımıza neden olurlar, uzun süre tekrarlanan davranışlar da sonuçları oluşturur.
Yiyecekleri değil, onlar hakkında bildiklerimizi yeriz
Bizler yemekleri değil, yemekler hakkındaki öğrendiklerimizi yiyoruz. İnsan beyni tanımadığı bir yiyeceği yemez, bağımlı olmaz, ilgisini de çekmez. Bir yiyecek ile deneyim yaşadıktan sonraki öğretilere göre onunla olan ilişkisi başlar. Bir bebek doğduğunda sahip olduğu öz bilgiye göre beslenir. Sonrasında çevresinden beslenme hakkındaki ego bilgilerini öğrenerek, beslenme alışkanlığını oluşturur.
Günde üç öğün yememiz gerektiğini öğrendiğimiz için, üç öğün yeriz. Misafire ya da yabancılara yemek ikram ettiğimizde, bizim iyi insan olduğumuza inanmaları için yaparız. Önce çorba, ana yemek, pilav, salata ve sonunda tatlı yenilmesi gerektiğini öğrendiğimiz için sırasıyla yeriz. Ekmeksiz yenilmemesi gerektiğini, ekmeksiz yersek doymayacağımızı öğrendiğimiz için her yemeğin yanında ekmek yeriz, ekmek yemediğimizde de doymayız. Balığın yanında rakı içilmesi gerektiğini öğrendiğimiz için, balığın yanında rakı içeriz. Sabah kalkınca kahvaltı yapılması gerektiğini öğrendiğimiz için kahvaltı yaparız. Her yemeğin yanında salata yenilmesi gerektiğini öğrendiğimiz için, salata yeriz. Yemeklerden sonra tatlı yememiz gerektiğini öğrendiğimiz için yeriz. Televizyon seyrederken, eğlencelik diye yer ve içeriz. İşkembe, kokoreç, beyin, ciğer gibi sakatat türlerini yenebilir olduğunu öğrendiğimiz için kolaylıkla yeriz.
Toplumumuzun öğrendiği şekilde besleniriz
Domuz etinin haram olduğunu öğrendiğimiz için yemeyiz. Sivrisinekten yapılmış bir hamburgerin hasta edeceğini öğrendiğimiz için yemeyiz. Böcek yeme toplumumuzda öğretilmediği için yemeyiz. Sabahları aç karnına bira içmenin doğru olmadığını öğrendiğimiz için içmeyiz. Önce tatlı, sonra salata, ardından pilav ve en son ana yemek yemenin doğru olmadığına inandığımız için bu şekilde uygulamayız. Etin yanında çekirdek yememiz gerektiği öğretilmediği için yemeyiz. Günde 8 öğün öğretilmediği için sekiz öğün yemeyiz. Öğrendiğimiz için sebzelerden yemek yaparız ama çiçeklerden yemek yapmayız.
Besinlerin kimyası ve besinler hakkında öğrenilmiş bilgiler
Kim neyi öğrendiyse onu uygular, kim neyi öğrenmediyse ondan uzak durur ve yapmaz. Başka ülkelerde bizim yediklerimizi yemezler ya da başka ülkelerde yenilenleri bizler yemeyiz. Bu da demek oluyor ki, yenilenlerin kimyaları değil, onlar hakkında öğrenilmiş bilgilere göre davranışlarımızı oluşturuyoruz. Yememize ya da yemememize neden olan öğretilerdir. Başkalarına çok lezzetli gelirken, bizlere iğrenç gelebilmektedir ya da tam tersi olmaktadır.
Bazı ülkelerde sabah kahvaltıda balık ya da et yenilir. Bazı ülkelerde sabah kruvasan ya da reçel yenilir, bazılarında da zeytin, peynir, yumurta yenilir, bazılarında da mısır gevreği tüketilir, bazılarında da kahvaltı kültürü yoktur.
Öğrenilen yeme alışkanlıkları
Belki diyeceksiniz ki: “Ben ekmeksiz yemediğimde doymuyorum, sabah kahvaltı yapmazsam elim ayağım titriyor, balığın yanında rakı içmezsem keyif alamıyorum.” Bu durum sadece sana ait bir bakış açısı değildir. Senin gibi bu öğretileri öğrenenlerin genelinde bu duygular yaşanılıyor. Farklı öğrenenlerde bu durum yaşanmıyor, ekmeksiz yemek yiyen milyarlarca insan var ve doyabiliyorlar, oruç tutuğun günlerde kahvaltı yapmadığın halde elin ayağın titremiyor. Balığı çiğ yiyen, şarapla içen ama rakıyla içtiğinde midesi bulunan milyonlarca insan var. Bu alışkanlıklarımız öğrenilmiş bilgilerimizin tekrarlanmasıyla ortaya çıkmaktadır. Alışkanlıklarımızın dışına çıkıldığında kendimizi suçlu görür ve kötü duygular hissederiz. Bu durum alışkanlığa neden olan inançlarımıza ters bir davranış yapmış olmamızdan kaynaklanır.
Öğrendiğimiz şekilde beslenmezsek suçluluk hissederiz
Suçluluğa neden olan ise inandıklarımızın tersinde davranmamızdan kaynaklanır. Sabah kahvaltı yapmamızın şart olduğuna inanıyorsak ve yapmazsak eksik ya da olumsuz bir duygu hissederiz. Yemeklerin kilo aldırdığına inanıyorsak, her yemekten sonra pişmanlık duyarız. Salatanın kilo aldırmadığına inanıyorsak, salata yedikten sonra pişman olmayız ama kızarmış patatesin kilo aldırdığına inanıyorsak, yedikten sonra pişmanlık duygusu yaşarız. Çikolatanın mutluluk verdiğine inanıyorsak yerken mutlu oluruz, aynı zamanda kilo aldırdığını düşünüyorsak yedikten sonra da pişmanlık duygusu yaşarız. Buna inanmayanlar ise hiçbir şekilde pişmanlık duymazlar.
Öğrendiklerimizin dışında davrandığımızda, yanlış yaptığımıza inandığımız için bu duyguları hissederiz. Beslenme hakkında daha önceden öğrendiğimiz bilgileri, yeni ve doğru bilgiler öğrenerek değiştirebiliriz. Beslenme hakkındaki eskiden öğrenmiş olduğumuz öğretilerin doğru olduğuna inanmak zorunda değiliz.
2 Şükran 1 Sevgi…